Kehanetlerimiz Çocukları Nasıl Etkiler?
“Bir insanda neyi görmek istersen onu görürsün.” Uzun zamandır çokça karşılaştığım sözlerden biri. Bu ve buna benzer mana taşıyan cümleler, algılarımızın karşımızdaki kişiye yüklediğimiz anlamı nasıl etkilediğini anlatmak için kullanılır genelde. Aslında bu anlayışta, karşıdaki kişiden bağımsız olarak kendi zihnimizde oluşturduğumuz anlamlardan bahsedilmek istenir. Yani algımızın ve gözlemimizin aktif olduğu, karşıdaki kişinin ise pasif olduğu bir süreç…
Peki ya öyle değilse, ya algılarımızla kişiye yüklediğimiz anlam karşımızdaki kişiyi de etkiliyorsa?
Şimdi böyle bir giriş yapınca acaba iş spiritüel bir duruma mı kayıyor diye düşünebilirsiniz. Bu sorunun cevabına bazıları evrene enerji gönderme ve enerjinin gücüyle açıklama getirebilirler. Tabi ki bu bana yetmeyen bir açıklama şekli. Genel olarak bilimsel bir tarif arayan zihnim sonunda bir açıklamaya ulaştı: “Pygmalion Etkisi” diğer adıyla “Kendini Gerçekleştiren Kehanet!”
Pygmalion ismi ilginç bir mitolojik hikâyeden geliyor. Hikâye şöyle:
Bir heykeltraş olan Kıbrıs Prensi Pygmalion, ideal kadını temsil eden fildişinden bir heykel yapar ve Galatea adını verir. Galatea o kadar güzeldir ki Pygmalion ona aşık olur, tanrıça Venüs’e ona hayat vermesi için yalvarır. Venüs onun isteğini kabul ederek Galatea’yı canlandırır ve Pygmalion ile insana dönüşen heykeli mutlu bir aşk yaşarlar.
“Kendini gerçekleştiren kehanet” ya da “Pygmalion etkisi” olarak da adlandırılan bu olgu, kişinin bir süre sonra başkalarının (özellikle herhangi bir yanıyla kendinden üstün gördüğü insanların) ona ilişkin beklentilerine denk düşen davranışlar sergilemesi şeklinde açıklanır.
Bu etkiye ismini veren araştırmacılar tabi bunu bir teori olarak ortaya atmadan önce birçok araştırma ortaya koyuyorlar. Yaptıkları araştırmaların birçoğunda etkilerini destekleyecek sonuçlarla karşılaşıyorlar. Çok enteresan bir şekilde, bu etkiler fareler üzerinde yapılan deneylerde bile sonuç veriyor. Fakat bu alanda gerçekleştirilen en çarpıcı araştırma, öğrenciler üzerinde yapılan şu meşhur araştırma oluyor:
Rosenthal ve arkadaşı Jacobson bir ilkokuldaki öğrencilere akademik zeka testi uyguluyorlar. Test sonuçlarının bir kısmını rastgele seçerek, öğretmenlere bu öğrencilerin yapılan IQ testinden yüksek puan aldıklarını ve potansiyeli çok yüksek, gelecek vaad eden çocuklar olduğunu söylüyorlar. Fakat rastgele seçilen öğrencilerle, diğerlerinin zekâ puanları açısından elle tutulur bir fark yok. Test sonrasında geçen bir yılın ardından, iki araştırmacı çocukların IQ seviyelerini yeniden ölçüyor ve “gelecek vaad ettiğini” söyledikleri çocukların şaşırtıcı biçimde diğerlerinden daha yüksek düzeyde ilerleme kaydettiğini fark ediyorlar. Bu oluşan farkın ana sebebini ise, öğretmenlerin öğrencilere olan bakış açılarındaki değişiklik olarak yorumluyorlar.
Bu araştırma aslında şunu net olarak gösteriyor; öğrencisine inanan öğretmenin tüm davranışları o çocuğu pozitif etkileyecek yönde değişiyor.
Okullarda geçirdiğim süre boyunca, en zor öğrencisi olsa bile ondan ümidini kesmeyen, potansiyeline veya gelecekte dönüşebileceği kişiye inanan eğitimcilerin çocukların üzerlerindeki tarif edilemez pozitif etkiyi gözlemleme şansım oldu. Çocukların gün ve gün nasıl daha iyiye doğru taşındıklarına şahit oldum.
“Bizim çocuktan bir cacık olmaz.” diyen ve çocuklarına iyi işler yapacağı, güzel işler başaracağı konusunda inancını yitirmeyen anne-babaların çocuklarını dönüştürdükleri kişiyle ilgili bolca hikâye dinledim ve bazılarına tanık oldum.
Şimdi ister kendini gerçekleştiren kehanet deyin, ister beklenti etkisi deyin, isterseniz havalı olsun diye mitolojik ismi olan Pgymalion Etkisi deyin… Bu sosyal etki anne babaların ve eğitimcilerin kulağına net olarak şunu fısıldıyor:
Yargılarınız, ilmek ilmek çocuğu dokur. Onun geleceğinin yazılmış metni olur. Bundan dolayı, lütfen bir çocuğa bakarken gözlüklerinizin camlarını siliniz, hatta zahmet olmazsa bir güzel parlatınız çünkü çocuğa baktığınızda gördüğünüz şey onun kaderine dönüşebilir.
Barış Sarısoy / @barissrsy