Yanlış hatırlamıyorsam ilkokul üçüncü sınıfta falanım… Bütün yaz dönemlerinde olduğu gibi o yaz da çalışmak istiyorum. Çalışmak tamamen kendi istediğim.
Ailemizin maddi durumu iyi olmasa da çalışma konusunda herhangi bir zorlayıcılıkları hiçbir zaman olmadı. Sabahları ayakkabı boyacılığı yapıyorum. Çıt pıt kahvede okey oynayan amcaların ayakkabılarını boyadığım oluyor ama genelde işler kesat. Yaşadığım yer bir sahil kasabası olduğu için insanlar akşamları daha yoğun bir şekilde sahildeki çay bahçelerini dolduruyorlar. Bundan dolayı akşam için de kendime bir iş bulmam lazım diye kafamda fikirler dönüp duruyor.
O sırada bidonuyla kabak çekirdeği satan birini görüyorum. Neden sahilde akşamları kabak çekirdeği satmayayım?
Hemen araştırmalara başlıyorum. Kabak çekirdeği nerden alınır, nasıl yapılır? vb. Neyse bütün sorularıma ilgili yerlerden cevap bulduktan sonra soluğu ham, pişmemiş kabak çekirdeği satan esnaf Ali amcada alıyorum. Ali amca dede dostu…
Tek sorunum işe sermayesiz başlamam. Yani ham madde alacak param yok. Bundan dolayı Ali amcayı bir şekilde ikna etmeliyim. Ali amcaya derdimi anlatıyorum. Sağ olsun, beni fazla zorlamadan kabak çekirdeği vermeyi ve para kazandıktan sonra ödeme yapmamı kabul ediyor.
– Tamam evlat, sana kabak çekirdeği vereceğim. Sattıktan sonra gelir ödemeyi yaparsın. Ama bunu deftere yazmam lazım. Babanın adına yazarım…
Ben hoşuna gitmemiş hafif hiddetli bir şekilde:
– Ben Barış Sarısoy’um babamın bu işle bir ilgisi yok. Benim adımı yaz Ali amca lütfen…
Ali amca kahkahayı basıyor tabi. Adam da haklı! 10 yaşında bir çocuk, karşısına gelmiş bana defter hesabı aç diyor.
-Neyse tamam tamam, alem çocuk. Git sat çekirdeğini ödersin sonra borcunu…*
Deyim yerindeyse havalara uçuyorum. Artık işe koyulabilirim…
*Daha sonra babaannemin paylaşımı üzerine Ali amca benim ismimi her duyduğunda ne alem çocuktu o diye söze başlayarak aramızda geçen bu kısa hikayeyi anlatıp durmuş. Ben de onun ismini her duyduğumda “Ne güzel adamdı o…” diye söze başlayarak aynı hikâyeyi anlattım. Yaklaşık 10 sene önce aramızdan ayrılmış, bu vesileyle anmış oldum. Böyle güzel insanlara çocukların çok ihtiyacı var, ruhu şad olsun.
Şimdi bunları neden anlatıyorum… Geçenlerde Prof. Dr. Acar Baltaş’ın yaz tatilinde ailelerin çocukları çalışmaya yönlendirmesiyle ilgili söylemleri olan bir video izledim. Yazın bir işte çalışmanın çocuklara neler kattığı, neden çocukların gerçek yaşamı öğrenmeleri açısından bu kadar değerli olduğuyla ilgili…
Bu videoyu izledikten sonra aklıma yukarıda az buçuk anlattığım kendi çocukluğumdaki çalışma hikâyelerim geldi ve şu an geriye dönüp baktığımda eğitim hayatımın bana öğretmediği fakat gerçek yaşam için her daim ihtiyaç duyduğum beceriler zihnimde teker teker sıralanmaya başladı.
Şimdi sizlere kendi yaz tatili çalışmalarımın bana kattığı 5 değerli beceriden bahsetmek istiyorum.
1.Yardıma İhtiyacın Olduğunda Çevrenden Yardım İstemekten Çekinme!
Tabi çekirdeğin ham maddesini bulmakla bitmiyor olay. Bir güzel tuzlayıp fırına atıp pişirme derdi de var. Sabahları bir taraftan ayakkabı boyacılığı yaptığım için yetişmem mümkün değil.
Annem ve babaannem destek olur bana diye düşünüyorum. Ama zor iş, zaten bahçe, ev işleri bir sürü dertleri var. Neyse ben yine de sorayım. Kabul ediyorlar elbette ki… Ama sorana kadar akla karayı seçiyorum. Aynı şekilde Ali amcadan cebimde tek kuruş yokken pişmemiş çekirdek istemek de benim için zor bir işti… Ama atasözümüz ne güzel demiş “İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü.”
Şimdi daha iyi anlıyorum, çevreden yardım istemek çok da utanılacak bir şey değil, hatta çok değerliymiş. Sormak, istemek vb. utanılacak kadar kötü şeyler değil aksine, her şeyi bilmek, her şeye yetişebilmek mümkün değil. Eksik olduğunu kabul et ve iyi olandan destek iste…
2. İşin biçimi önemli değil, çalışmak utanılacak bir şey değil!
Yaşadığımız yer küçük bir ilçeydi. Bütün sınıf arkadaşlarım o küçük ilçede yaşıyorken bu işleri yapmak başta beni zorlamadı değil. Şu taraftan gitsem …..’a rastlar mıyım?, Yok şu tarafa doğru gitmeyeyim, …… ların evi orada. Şu masada arkadaşımın ailesi var gitmesem daha iyi olur vb.
Bunlar tabi ilk günlerdi. Bütün bu kaçışların sonunda bidonun yarısıyla eve dönmek zorunda kaldığımda dersimi almıştım. Yarın utanmayacaktım, ne olursa olsun, isteyen görsün, ne derlerse desinler… babaannemin dediği gibi “çalışmak utanılacak bir şey değil.”
“Üretmek, çalışmak, hizmet etmek” yaptığın iş ne olursa olsun bunlar hiç biri utanılacak şeyler değil. Bunu şimdilerde daha iyi anlıyorum.
3. Eğer doğru bir dil kullanırsan, bir şekilde herkesle iletişim kurabilirsin.
10 yaşında bir çocuk olarak insanlarla iletişim kurmak, onlara bir şeyler satmak için derdimi anlatmak zor bir işti. Sonuçta o yaşlarda kendi kendine gelişen ve kendini anlatmak için yeterli olduğunu düşündüğünüz bir iletişim diliniz oluyor. Ya da doğru mu, yanlış mı, etkili mi, efektif mi iletişim kuruyorum, nasıl iletişim kursam derdimi daha iyi anlatırım diye pek düşünmüyorsunuz doğal olarak.
Çekirdek satmaya çalıştığım o dönmede, insanlarla kurulabilecek etkili iletişim için birden fazla yol olduğunu fark etmeye başladım. Bazılarına duygulardan arındırılmış bir şekilde çekirdek isteyip istemediğimi sorduğumda daha iyi sonuçlar alırken, bazılarına daha içten ve samimi cümlelerle, bazılarına daha göğsünü gere gere, bazılarına ise daha çekingen bir tavırla daha iyi sonuçlar aldığımı gördüm.
Şimdilerde daha iyi anlıyorum. Herkesin başka bir dinleme ve duyma biçimi var. Bazen aynı cümleyi kursak da nasıl kurduğumuzun, kime kurduğumuzun çok büyük önemi var. Derdini doğru anlatmak ve doğru anlaşılmak istiyorsan bunu bilmek, farklı iletişim kanallarını görmek durumundasın.
4. Başarısızlıktan Korkma! Öğrenirsin, Tekrar Denersin!
İlk günler zor geçmişti… Aldığım ham çekirdeğin ücretini zar zor çıkarıyor, üzerine elinde 5 kg’lık bidonla saatlerce gezmiş olmanın tarif edilmez yorgunluğuyla eve dönüyordum. Bir taraftan da insanları her gün bana çekirdek pişirsinler diye yoruyorum.
Fakat yukarıda bahsettiğim gibi her kötü satışımın sonunda kendime bir öğrenme çıkarmaya çalıştım. Yaptığım işi daha iyi yapabilmek için her günden bir çıkarım yaparak ve ertesi gün o çıkarımı işe koşarak ve etkilerini değerlendirerek yol aldım.
Şimdilerde daha iyi anlıyorum, başarısızlık veya başarı diye bir şey yok. İkisi de anlık duygulara yönelik şeyler. Fakat öğrenmek kalıcı, baki! Eğer yaşadıklarından, hatalarından, başarısızlık ve başarılarından bir öğrenmeyle ayrılıyorsan en değerli şeye ulaşmış oluyorsun. En azından benim için öyleydi ve hala öyle…
5. Tutkuyla Başladığın Bir Hedefe Ulaşmak Tarif Edilemeyecek Kadar Güzel Bir Şey!
Her gün bir bidon ham çekirdek almak, onların piştiği saati sabırsızlıkla bekleyip, her gün bütün bidonu satmak için ayaklarının topladığı suların içinde yüzerek masa masa gezmek.
Gecenin o saatinde boş bidonu karşına alıp “Evet bu sefer oldu!!!”, “Hedefledim ve yaptım.” diyebilmek. Sanırım 10 yaşında bir çocuk için dünyanın en güzel duygularından biriydi hissettiklerim.
İşte benim çocukluk çalışmalarım ve onların bana kattıkları böyle. Şimdi diyeceksiniz ki, “Ee çocuklarımızı bu yaz çalışamaya mı yönlendirelim, (eskilerin tabiriyle) sanayiye mi verelim?”
Bunun net olarak cevabı bende yok. Fakat Acar Hoca’nın dediğine göre, evet çocuklarınıza yaz tatilinde çalışma fırsatı yaratın!
Belki birlikte ufak bir işe başlayarak onunla ortak olursunuz, belki onun bu işleri gönüllü olarak isteyeceği bir zemin yaratabilirsiniz.
Başta da söylediğim gibi ben kendi çalışmalarımdan eğitim hayatım boyunca öğrenmediğim yaşam derslerini, yaşantı süzgecinden geçirerek sizlerle paylaştım.
Gerisi sizin takdiriniz…
Barış Sarısoy
Twitter/instagram: @barissrsy