Yetişmeyen işler, yeteri kadar elde edemediğimiz hedefler, elimizden akıp giden zaman, ilişkiler, kapanmayan hesaplar ve diğer tüm yetişkin olmanın getirdiği ağır sorumluluklar… Bunlara baktığımızda çoğumuz için yetişkin olmak hayatta zor bir rolü üstlenmeye adım atmak aslında.
Tüm bu sorumlulukların altında ezilirken ise bazen öylesine kendi kendine oynayan bir çocuğu gördüğümüzde “Keşke hep çocuk olsaydım, dert yok tasa yok.” dediğimiz zamanlar…
Peki, şu aralar çocuk olmak zannettiğimiz kadar da kolay bir şey mi?
Bu derin konumuza ilk olarak bir çocuğun hikâyesini paylaşarak başlamak istiyorum.
Çocuk öğretmenin yanına ağlamaklı bir şekilde geliyor ve “Öğretmenim bu hafta için verdiğiniz ödevleri yapamayacağım, çünkü çok yoğunum.” diyor.
Öğretmen son cümleyi duyunca içinden gülmek geliyor ama kendini tutuyor. Dokuz yaşlarında bir çocuğun yoğunum demesi biraz enteresan kaçıyor tabi…
Neyse, daha sonra öğretmen öğrenciye neden bu kadar yoğun olduğunu soruyor.
Çocuk anlatmaya başlıyor. Anlattıkça anlatıyor, anlattıkça olayın aslı ortaya çıkıyor, anlattıkça öğretmenin şaşkınlığı git gide artıyor.
Çocuğun haftanın her günü saat 21.00’a kadar boş vakti yok! Her bir gün aile tarafından belirlenen spor, sanat etkinlikleri ve özel derslerle dolu. Hafta sonu da keza tablo aynı. Bir de tüm bunlar yetmezmişçesine her gün 21.00’den sonra çocuğun en az yarım saatlik bir kitap okuma zorunluluğu var…
Çocuk bütün bunları anlattıktan sonra duygusu daha da yükselerek:
“İşte öğretmenim ödevimi bunun için yapamayacağım, (ağlayarak) ben artık çocukluktan istifa etmek istiyorum.” diyerek konuşmayı kapatıyor.
Öğretmen duyduklarına inanamıyor. Çocuğun anlattığı haliyle, çocuk birçok yetişkinden daha yoğun bir şekilde çalış(tırıl)ıyor. Gerçekten de yetişkinler tarafından yapılandırılmış bir düzen içerisinde, dinlenmeye, boş vakit geçirmeye, oyun oynamaya, arkadaşlarıyla öylesine vakit geçirmeye vakti yok, çocuk olmaya vakti yok. Yani kısacası çocuğun şartları, en ağır koşullarda çalışan yetişkinlerden daha zorlu ve daha ağır…
Olayın üzerine biraz düşünme fırsatı bulduğumuzda ve bu farkındalıkla çevremizdeki çocukları gözümüzün önünden geçirdiğimizde, çocukların gerçekten bizlerin yaşadığı dönemdeki çocuklara göre çok daha yoğun olduğunu net bir şekilde görebiliriz. Yapılandırılmış programlar, özel kurslar, özel dersler, planlanmış eğitimsel aktiviteler, çocuğun gitmesi için aile tarafından planlanmış partiler ve daha birçoğu çocukların yaşamlarının içerisini tıka basa doldurmuş durumda.
Peki, neden çocukların okul dışındaki hayatlarını bu kadar çok yapılandırmanın derdindeyiz?
Bu durumun nedenlerine baktığımızda ise birkaç tane temel nedenle karşılıyoruz. Birincisi ve bence en temiz, net olanı anne-babaların iyi bir niyetle çocuğu için hep daha fazlasını yapabilme kaygısı… Onlar için en iyisini istiyorlar, eskilerin tabiriyle çocuklarının hiçbir şeyden aşağı kalmaması için ellerinden geleni yapıyorlar.
İkinci neden ise o yapıyorsa bizde yapalım, hatta daha fazlasını yapalım düşüncesi… Aileler sanki bu konuda birbirleriyle kıran kırana bir rekabet içerisindeler. “….ların çocuğu şu kursa gidiyormuş, bizimki de eksik kalmasın, …..ların ki de akşamları ders alıyormuş notları yükselmiş, hemen bizimkine de ders aldıralım…” vb.
Fakat sıkıntılı olan iki nedende de, -özellikle ikincisinde- ailelerin çocukla hiçbir ilgisi olmayan kendi ihtiyaçları ve tatmin olma duygusu altında çocukların eziliyor olması.
Çocuklar onlar için yaratılan duvarlar içerisinde yorgunlar, onlar için oluşturulan gelişim programları dâhilinde yoğunlar ve onlardan alınan çocuklukları, doya doya koşup amaçsızca eğlenemedikleri, oynayamadıkları için mutsuzlar.
Mutsuzlar diyorum çünkü bu baskıyı ve yapılandırılmış yaşamı, diğer arkadaşlarına göre daha yoğunca yaşayan çocuklarla yapılan bir dizi araştırmada bunu destekleyen sonuçlar ortaya çıkıyor.*
*Suniya Luthar ve arkadaşlarının gerçekleştirdikleri bir dizi araştırmadan sonra, ebeveynlerin okulda başarılı olmaya zorlandığı en çok hissedilen ve müfredat dışı bir faaliyetten diğerine en sık taşınan çocukların endişeli ve depresif hissetme ihtimali en yüksek grup olduğunu buldular.
Yetişkinlerin artık git gide büyüyen ellerini çocukların üzerinden çekmesi gerekiyor sanırım. Kendilerini çocuklarının hayatlarının tam merkezine konumlandırdıkları alandan çıkıp, biraz olsun onları kenardan izlemeleri gerekiyor.
Bırakalım çocuklar kendi ilgi alanları doğrultusunda, içinde bulunmak istedikleri okul dışı aktiviteleri kendileri belirlesinler. Böylelikle daha içselleştirmiş ve daha motive bir şekilde dahil oldukları aktivitelerden en yüksek verimi alabilirler.
Bunun dışında çocukların boş zamana da ihtiyaçları var. Serbestçe vakit geçirecekleri, doya doya oynayacakları veya hiçbir şey yapmadan öylece oturacakları zamanları kıymetsiz zannetmeyelim. Çocukların yaşamı, geleceği, geliştirecekleri ve yaşam becerileri için bunların da en az eğitimsel aktiviteler kadar değer taşıdığını unutmamak lazım…
Barış Sarısoy / @barissrsy