Geçenlerde bir arkadaşımla sohbet ederken konu döndü dolaştı çocukların bize ne kadar çok şey öğrettiğine geldi. Aslında üzerine etraflıca düşününce, onlarla etkileşimlerimizden edindiğimiz birçok derin yaşam farkındalığı olduğunu keşfettik. Ben biraz konuyla ilgili okul yaşamından örnek verdikten sonra, arkadaşım kızıyla aralarında geçen ilişkilerden bahsetmeye başladı.  Kızından gün ve gün yaşama dair öğrendiği, çıkarımda bulunduğu birçok örneği vardı. 

Bu örneklerden en güzelinin ise kızıyla arasında geçen “mutluluk” konulu konuşma olduğunu belirtti. İster istemez ilgimi çekti ve neler yaşadığını anlatmasını istedim. Yazının bundan sonraki kısmında olayı arkadaşımın ağzından anlatacağım…  

Kızım bir köşeye geçmiş ağlıyordu. Onu daha önce bu kadar sessiz sedasız, inceden inceden ağladığını görmemiştim. Onu bu halde görünce kaygılandım ve hızlıca yanına giderek neler olduğunu anlatmasını istedim. Daha sonra aramızda şöyle bir diyalog başladı: 

  • Kızım ne oldu? Neden ağlıyorsun? 
  • Baba çok mutsuzum, çok!
  • Neden mutsuzsun peki? 
  • Nedenini bilmiyorum. Mutsuzum işte! 
  • Anladım mutsuz olduğun için ağlıyorsun. 
  • Hayır! Aslında bundan dolayı değil!!
  • Peki neden dolayı? 
  • Hani siz diyorsunuz ya sen hep mutlu olmalısın, hiç mutsuz olmamalısın. Buna izin vermeyiz diye. İşte şimdi mutsuzum buna ağlıyorum.  

Üzerine biraz daha sohbet uzuyor. Ama arkadaşım bu sohbetten kafası karışık bir şekilde ayrılıyor. O an dediği ilk şey “Bu çocuklar ne garip varlıklar.” oluyor. Fakat daha sonrasında bu sohbetin üzerine biraz düşündüğünde, asıl garipliğin kendilerinde olduğunu, ne denli yanlış bir şey yaptıkları anlamış oluyor. Şu şekilde bir öz değerlendirme yapıyor: 

“Kendime dönüp baktım. Genel olarak neşeli ve mutlu biriyim. Ama bazen öyle günler geliyor ki hiç nedensiz yere mutsuz, garip bir şekilde huzursuz oluyorum. İçim daralıyor, sanki tüm dünya üzerime yıkılacak gibi oluyor. Fakat sonrasında bunun geçici bir duygu olduğunu düşünerek kendime “Evet şu an nedensiz yere keyifsiz bir gün geçiriyor olabilirsin ama bunu hayatının geneline yayamazsın. Bu geçici bir ruh hali!” diyorum. Böyle günlerde geçici ve anlamsız ruh halleriyle bu şekilde baş ediyorum. 

Ama çocuğumla yaşadığım diyalogdan bir süre sonra, ona söylediklerimizle ve sürekli olarak ona verdiğimiz “mutlu olmalısın” alt mesajlarıyla, benim gibi nedenli nedensiz mutsuzluk durumlarıyla başa çıkabilme gücünü elinden almış veya bu yetiyi geliştirmesinin önüne duvarlar örmüş olduğumuzu anladım. 

Yaşamında gelecekte karşılaşacağı zor duygu durumlarında “Ben bunu yaşamamalıyım.” algısı yaratmasını sağladığımı fark ettim. Ona yaşamı boyunca mutlu olmasını söyleyerek, onu nasıl ağır bir duygusal yükün altına soktuğumu fark etmem için, bu aramızda geçen konuşma büyük bir aydınlanma anıydı benim için. 

Artık eşim ve ben buna benzer bir durum yaşadığında, onu karşımıza alıp hissettiklerinin normal olduğunu, zaman zaman hepimizin yaşamda mutsuz, keyifsiz günler geçirdiğimizi ve geçirebileceğimizi anlattık. Ve bunun çok doğal, çok insani bir durum olduğunu… Önemli olanın bu keyifsiz günleri nasıl yorumladığımız olduğunu anlattık

Mutluluk anlamsız bir şekilde çocukların yaşamının ana öznesi, amacı haline dönüşüyor. Belki kendimizce mutlu çocuklar yaratalım diyerek iyi niyetli şeyler yapmaya çalışıyoruz ama göründüğü kadarıyla yaptığımız şeyin sonuçları çocuklara pek de iyi gelmiyor. 

Çocukların canları herhangi bir konuda sıkıldığı zaman verdikleri büyük tepkiler, herhangi bir zorlayıcı görevde yelkenleri sıklıkla suya indirmeleri ve hep keyif, haz veren şeylere yönelmeleri, hep daha fazlasına olan taleplerindeki temel sebeplerden birinin bu sonu gelmez mutluluk arayışı olduğunu düşünüyorum. 

Fakat ne yazık ki bu arayışın sebebi bizleriz. Aynı yukarıdaki arkadaşımın olayın üzerine biraz düşündüğünde ulaştığı farkındalık gibi bir an önce farkındalığa ulaşmamız gerekiyor. Çocuklar hep mutlu olmak zorunda değiller. Diğer duyguların insan yaşamı açısından gerekliliği olmasaydı, evrimsel süreçte yok olup giderdi. 

Çocukların üzerine bir ağırlık yüklüyoruz. Bu ağırlığın çok sempatik bir adı var “mutluluk”. Çocukların her daim mutlu olmasını o kadar fazla kendimize dert ediyoruz ki, çocuklar ister istemez yaşamın nihai amacının “mutlu olmak” olduğunu ve mutluluğun diğer duygulardan çok daha önemli olduğu gibi bir anlayış benimsemeye başlıyor. Mutsuzluk hiç karşılaşılmaması gereken, can sıkıntısı derhal kurtulunması gereken, hayal kırıklığı ise yaşanmaması gereken bir duygu olarak benimseniyor. 

Sadece tek bir duygu değil, bütün duyguların gerekliliği ve insan yaşamı için bir kıymetinin olduğunu unutmamak, çocuklara bunu hissettirmemiz gerekiyor…


Barış Sarısoy / @barissrsy