Bir söz vardır daha önce bir yerlerde karşılaştınız mı bilmem:
“Çocuklar onlara öğretmeye çalıştığınız şeyleri değil, nasıl biri olduğunuzu hatırlar.” – Jim Henson
Deneyimsel olarak baktığınızda çok doğru bir söz…
Peki, bilimsel olarak? Buna birlikte bakmak için birkaç hafta önce karşılaştığım çarpıcı bir araştırmayı paylaşmak istiyorum.
Araştırmada sinirbilimciler, hipokampüsü hasar görmüş bir hastayla araştırma yürütüyorlar. Bu hasta geçmişi (hasardan öncesi) hatırlıyor fakat hasardan sonrasında yeni anı biriktiremiyor. Yani hasar sonrasında yaşadıklarını hiçbir şekilde hatırlamıyor.
Deneyin ilk bölümünde hastayı 3 farklı doktorla bir araya getiriyorlar.
1.Doktor: Hastaya kötü ve aşağılayıcı davranışlar sergiliyor.
2.Doktor: Hastaya nötr bir şekilde davranıyor.
3.Doktor: Hastaya güler yüzlü ve sevecen davranıyor.
Bu süreçten beş gün sonra ise deneğin önüne, aralarında üç doktorun da olduğu çeşitli insan fotoğrafları koyuyorlar. Deneğe bu fotoğraflardaki insanlardan herhangi birini hatırlayıp hatırlamadığını soruyorlar. Denek, fotoğraflardaki insanlardan herhangi birini kesinlikle hatırlamadığını ifade ediyor.
Araştırmanın ilginç kısmı ise burada başlıyor. Deneğe “Bu insanlardan biriyle arkadaşlık kuracak olsan hangisiyle arkadaşlık kurmak isterdin?” sorusu soruluyor. Denek istisnasız olarak her seferinde ona iyi hissettiren, güler yüzlü ve sevecen davranışlar sergileyen doktoru seçiyor. Neden bu kişiyi seçtiği sorulduğunda ise nedenini bilmediğini ve içinden öyle geldiğini ifade ediyor.**
Bu ve buna benzer durumların neden ve nasıl ortaya çıktığı henüz sinirbilimciler için bir sır olsa da, hemen hemen hepsi beynimizin duygularla ilişkilendirdiği herhangi bir şeyi çok farklı şekilde kaydettiği konusunda hem fikir.
Çocuklar Kendisine İyi Hissettiren Öğretmenler İstiyor!
Yukarıdaki araştırmayı alıp biraz öğrenci-öğretmen ilişkisi üzerine taşıyalım…
Kendinizi bir ilkokul öğrencisi olarak hayal edin. Heyecanla öğretmeninizle tanışacağınız günü bekliyorsunuz. Heyecandan yerinizde duramıyorsunuz. Aklınıza arkadaşlarınızla ve öğretmeninizle birlikte yapacağınız bir sürü etkinlik ve oynayacağınız oyunlar geliyor. Kapı yavaş yavaş açılıyor. Sizin de artık küçük yüreğinizdeki zıplamalar en üst düzeye çıkmış durumda ve öğretmeniniz karşınızda…
Fakat öğretmen hiç gülümsemiyor. Sanki biri sınıfın içerisine zorla bırakmış gibi. Orada sizin karşınızda olmaktan, sizinle bir arada olmaktan zerre heyecan duymuyor. Sanki tahtanın önünde duran soğuk bir duvar gibi…
Ne hissettiniz? Ne hissettiyseniz, ülkemizde maalesef birçok çocuk böyle öğretmenlere maruz kalarak bu duyguyu hissediyor. Bu durum çocukların öğrenmeye olan motivasyonlarını ve okul algılarını en çok etkileyen faktörlerden biri diyebiliriz.
Diğer taraftan çocukların sınıflarında görmek istedikleri öğretmen profiliyle ilgili yapılan bir araştırmada ise şu sonuçlar çıkıyor:
Araştırma sonuçlarına göre öğrenciler: “kendilerine yardımcı olan”, “olumlu geri bildirim sunan”, “olumsuz şeyleri olumluya çeviren”, “öğrenciye saygı duyan ve güvenen” öğretmenlerden hoşlandıklarını ve onlardan daha iyi öğrendiklerini belirtmişler.
Şimdi buraya kadar geldiğimiz noktada şunu içinden geçiren arkadaşlarım olabilir:
“Benim çocuklara nasıl hissettirdiğim önemli değil, ben öğrettiğim şeylere bakarım. Benim işim çocuklara ne öğrettiğimle ilgilidir. Onların beklediği öğretmen olmak zorunda değilim.”
Fakat maalesef böyle bir düşünme biçimi, kalıcı ve etkili öğrenme tarafından baktığımızda da işlevsiz.
Biraz önce paylaştığım araştırmanın diğer bir bölümünde ise öğretmenlerini sevdiğini belirten ve öğretmenlerinden hoşlanmadıklarını belirten öğrencilerinin akademik başarılarını karşılaştırıyorlar. Sonuç olarak öğretmenlerini sevdiklerini ifade eden öğrencilerin akademik başarıları çok daha yüksek çıkıyor.
Beyin uyumlu öğrenme alanında yapılan birçok araştırma, aslında herhangi bir insana iyi hissettiren bir öğrenme ortamının, öğrenmenin hem daha kalıcı, hem de daha etkili olmasını sağladığını artık bize gösterdi. Çünkü beyin baskı ve korku altında kendini öğrenmeye kapatıyor. Diğer taraftan keyifli, eğlenceli bir öğrenme ortamında ise dopamin etkisi artarak sinapslar arası geçiş hızlanıyor ve öğrenme daha kolay hale geliyor. Yani sonuç olarak öğrettiğiniz şeyin kalıcığı ve etkililiği aslında yine karşınızdakilere nasıl hissettirdiğinizle ilgili.
Yazının sonuna geldiğimizde, başta paylaştığım sözün anlatmak istediğinin ne kadar doğru olduğunu ve çocukların öğrenme yaşantıları açısından da değerli olduğunu anlayabilir, anlatabilir, kendimize bu anlamda öğretmen veya bir anne baba olarak dönüp bakabiliriz.
Barış Sarısoy / @barissrsy